Yazar: disdostu blogu

Dişlerde Erozyon

Erozyon dişlerin yüzeylerinde kimyasal olaylara bağlı olarak geri dönüşümsüz madde kaybıdır. Dişlerin Ağız ortamının pH’nı değiştiren asidik maddelere sürekli maruz kalması erozyona uğramalarına neden olabilir. Erozyonda dişin yüzeyi matlaşır, bazı bölgerinde düzensizlikler görülebilir, daha ileri durumlarda ise düzensizlikler derinleşip sarı-kahverengi gözükebilir. Ağız ortamına asidik madde iç ortam ya da dış ortam ile 2 şekilde gelebilir. İç ortam kaynaklı erozyon mide asidinin sürekli olarak ağız içine gelmesi ile olur. Bu durum yeme bozuklukları, mide bozuklukları, sürekli kusma sonucu oluşabilir. Midenin içindeki sıvı yüksek bir asitliğe sahip olduğundan dolayı sürekli ağıza gelmesi dişlerin arka yüzeylerinde değişikliğe yol açar.
Gelelim bizim alışkanlıklarımzdan kaynaklanan dış kaynaklı erozyonlara. Dış kaynaklı erozyonların sebebi genel olarak diyetimizde rutin şekilde asitli yiyeceklerin bulunmasıdır. Çok fazla asitli içecek (kola, gozaoz, soda vb.) içmek, limon yeme ve emme alışkanlığı, salamura yiyecekleri çok sık tüketmek, hatta kahvaltı rutinimizde bizi daha iyi ve sağlıklı hissettiren portakal, greyfurt gibi asitli meyvelerin suyunu içmek bile dişlerimizde bazı değişikliklere yol açabilir.


Tabiki bu sağlıklı yiyecekleri yememizi ve içecekleri içmemizi durdurmamız anlamına gelmez; asitli besinleri alırken daha kontrollü olmalıyız. Dişlerin maruz kalma sürelerini azaltmalıyız. İçecekleri yudumayarak uzun sürede bitiren kişilerde içeceği kısa sürede bitirenlere göre erozyon riski daha fazladır. Asitli içecekleri yavaş yavaş yudumlayarak içersek, ağızımızda bekleterek yutarsak besinler dişlerimize daha çok değecektir, içecekleri daha kısa sürede içmeliyiz ve teması daha aza indirmek amacı ile pipet kullanabiliriz. Asit içerikli besinlerden sonra onları nötralize edebilecek süt, peynir gibi yiyecekler yiyebiliriz. Ayrıca asitli yiyecek ve içeceklerden sonra sonra su içmek veya ağzı su ile çalkalamak ağızda kalan asidi temizlemeye etkilerini aza indirgemeye yardımcı olacaktır.

Yazar: Fatma Yiğit

Neden Dil Temizliği?

Hepimiz için günlük kişisel bakım rutinimizin vazgeçilmez basamaklarından biri dişlerimizi fırçalamaktır . Ancak her ne kadar dişlerimizi fırçalamak ağız hijyeni için oldukça önemli olsa da tek başına yeterli olamamaktadır. İdeal bir ağız hijyeni için dil temizliği de oldukça önemlidir . Unutmayalım ki sağıklı bir ağız florası, sadece ağız diş sağlığımız için değil, bağışıklık sistemimiz ve tüm vücudumuzun sağlığı için önemlidir.

Dil Temizliğime Neden Özen Göstermeliyim?

Dil yüzeyi pürüzlü yapısı gereği ağız içerisinde bakterilerin birikmesine oldukça elverişli yapılardan biridir. Bu bakteri birikimi dişlerimizde çürümeye, diş eti sağlımızın olumsuz etkilenmesine, tat duyusunun zayıflamasına, bağışıklık sistemimizin olumsuz yönde etkilenmesine ve rahatsız edici bir ağız kokusuna sebep olabilmektedir . Ancak birçoğumuz dil temizliğinin bu kadar önemli olduğunu bilmediği için günlük ağız bakım rutininde buna yer vermemektedir. ”Günde 2-3 kere dişlerimi fırçalıyorum, ağız gargaraları ve diş ipi kullanıyorum ama yine de rahatsız edici bir ağız kokum oluyor.” İşte sıklıkla duyduğumuz bu yakınmanın sebeplerinden biri genellikle günlük ağız bakım rutinimizde dil temizliğini atlamamızdan kaynaklanmaktadır. Unutulmamalıdır ki sağlıklı bir ağız florası, sağlıklı bir vücut için olmazsa olmazlardandır.

Dil Temizliğimi Nasıl ve Ne Zaman Yapmalıyım?

Dil temizliği için dil macunları, dil fırçaları, dil kazıyıcı aparatlar, dil temizleyici jeller gibi çeşitli birçok ürün mevcuttur. Bunlardan hangilerinin sizler için uygun olduğuna diş hekiminiz ile karar verebilirsiniz. Günlük bakım rutinimizde ise, en basit şekilde dilimizi de fırçalayarak dil temizliğimizi yapabiliriz. Günde en az 1 kere dil temizliğinin yapılması gerekmektedir. Uzun süreli açlık zamanları dil temizliği için ekstra önem taşımaktadır. Çünkü uzun süreli açlık zamanlarında dil üzerinde bakteri tabakası oluşacaktır. Bu nedenle sabah uyandığımızda herhangi bir şey tüketmeden önce ve gece uyumadan önce bu rutini uygulamamızın ağız diş sağlığımız ve bağışıklık sistemimiz üzerinde oldukça destekleyici bir etkisi olucaktır.

Yazar: Ayça Akdoğan

Sigaranın Ağız Sağlığına 5 Olumsuz Etkisi

Sigaranın ağız sağlığına olumsuz etkileri nelerdir? Değerli Diş Dostu Blog okuyucuları, bu sorunun cevabı kitaplarla anlatılacak kadar uzun ama sizlere bunun cevabını 5 maddede toparlayıp anlatmak istedim.

Tükürük Salgısı Azalır

Sigaranın içeriğindeki en bilinen etkin maddelerden birisi şüphesiz Nikotin. Nikotin, sinir sistemine etki ederek uyarır. Sonucunda ise tükürük akışı azalır. Tükürük ağız başta olmak üzere vücut için çok önemli bir sıvıdır. Tükürüğün azalması diş ve dişetleri üzerinde bakteri plaklarının yerleşmesini kolaylaştırır. Buna ek olarak tükürüğün azalışı dişlerdeki çürüklerin sayısını ve ilerlemesini artırır.

Ağız Kokusuna Neden Olur

Ağız kokusu, eminim hiçbirimizin kesinlikle istemeyeceği bir durumdur. Ağız kokusuna neden olabilecek birçok hastalık bulunmakta. Ama sigara içenlerde de ağız kokusu görülmekte. Sigaranın içerdiği maddeler ağızda birikerek kötü kokuya sebep olur. Bunun yanı sıra diğer bir durum ise bir önceki maddeden kaynaklıdır. Ağızda tükürük akışının azalması beraberinde birçok hastalığa zemin hazırlar. Ağız kokusu da bunlardan biridir. Sigara içen veya içmeye çalışan herkes kendini buna hazırlamalı.

Dişlerde Renklenme Kaçınılmaz

Sigara içen bireylerin ağzında katran birikimi olur. Dişlerin üzerinde biriken katran dişlerde renklenmeye sebep olur. Koyu-kahverengi bu renklenmeler hem sigara içenlerde özellikle estetik olarak bu duruma neden olur. Bu da sigaranın önemli bir kötü etkisidir.

Ağızdaki Kan Damarlarını Büzer

Sigaranın içindeki maddelerden olan bu nikotinin diğer kötü bir özelliği de damarları daraltıcı etkisidir. Damarların daralmasıyla da dişetinde kan akımı azalacaktır. Dişetine yeterli oksijen ve kan hücrelerinin ulaşmasına engel olur. Bu durumda dişetinin kendini koruyucu özelliği zayıflar. Bununla birlikte tamir edici özelliğini de zayıflatır bu durum. Artık ağızda oluşan bir hastalık faktörüne karşı daha savunmasız bir ağız kalmış olur.

Dişeti Hastalıklarına Yatkınlık Artar

Sigara içmek birçok sistemik hastalığa yatkınlığı artırmakta ve risk grubuna sokmaktadır. Özellikle solunum ve kalp hastalıklarına doğrudan onlarca etkisi olduğu araştırmalarla desteklenmekte.

Sağlık ağızda başlar sözü tam da bu durumda anlam kazanıyor. Sigara ile ağızda olan kan damarları büzülmesi, tükürük akışı azalması ile birçok kötü durum beraberinde geliyor. Konunun bilimsel temeline inersek, kan damarları büzülmesi sonucu lokal oksijen basıncının azalması anaerobik bakterilerin çoğalmasını ve büyümelerini sağlar. Ayrıca yanak ve dişetleri üzerine bakterilerin bağlanmasını da arttırabilir.

Sigara, dişetindeki bir hastalığının ilerleyişini negatif yönde etkileyen sebeplerin başında gelir. Dişetinin savunma mekanizmasını olumsuz etkiler. Böylece dişetlerini bakterilere karşı daha savunmasız bir hale sokar. Hastalığın erken belirtilerinin ortaya çıkmasını engeller. Kan damarları büzüldüğü için kanama gibi bir basit belirti bile olmaz. Diş hekimi tarafından uygulanan tedaviye olan yanıtı zayıflatır. Dahası sigara yüzünden iyileşme çok sınırlı bir süre korunabilir.

Ağızdaki kemik seviyesinin sigara içen insanlarda bariz azaldığı da yapılan araştırmaların sonucudur. Bu durum da göz önüne alındığında sigara içen bir insanın hiç dişinde çürük olmasa bile dişeti ve kemik çekilmesinden dişlerini kaybedebileceğini aklından çıkarmamalı.

Sigaranın zararları saymakla bitmez. Yazımda can alıcı 5 maddeye yer verdim. Bunları sebepleri ile sizlere aktarmaya çalıştım.

Sigara birçok hastalığın başlangıcıdır. Uzak duralım, zararlarını anlatmaktan asla bıkmayalım.

Yazar: Hasan Aydemir

Korkulan Diş Avülsiyonu

Diş avülsiyonu nedir?

Diş avulsiyonu, dişin alveolar kemikteki yuvasından tamamen çıkması olarak tanımlanır ve dişin kökünü çevreleyen hücrelerin dış ortama maruz kalmasına ve diş pulpasının kan ile beslenerek bozulmasına neden olan en travmatik diş yaralanmalarından biridir. Pulpa dokusunda ve periodontal ligament dokusunda iskemik bir hasara neden olur. Daimi dişlerin avülsiyonu, çalışmalara bağlı olarak tüm dental yaralanmaların %0.5 ila %3’ünde görülmektedir ve üst orta kesici dişler en sık etkilenen dişlerdir.

Avülse bir diş ile karşılaştığımızda ne yapmalıyız?

Kazanın olduğu yerdeki ilk yardım:

  • Diş kirlenmişse akan suyun altında (en ideal yıkama solüsyonu Serum Fizyolojiktir (salin)) en fazla 10 sn yıkayın ve yerine yerleştirin. Dişi kronundan tutarak yerleştiriniz, dişin kök kısmına asla dokunmayınız.
  • Hasta veya hasta yakını avülse dişi yerine yerleştirmelidir. Dişi ağız içinde yerinde tutmak için bir pamuk rolu veya mendil ısırabilirsiniz.
  • Eğer herhangi bir nedenle dişi yerine yerleştiremiyorsanız, dişi süt veya HBSS (Hankın Dengeli Tuz Çözeltisi) içinde tutabilirsiniz (su kök üzerindeki hücrelere zarar verdiği için en son çare olarak kullanılmalıdır). Kazanın olduğu ortamda bu sıvılara erişemiyorsanız dişi saklamanın en ideal yeri ağız içidir (hastanın bilinçi yerindeyse dişi, hastanın dişi ile yanağı/dudağı arasında sıkıştırarak doktora başvurabilirsiniz).
  • Dişi en geç 60 dk içinde hekime götürünüz ve yukarıdaki sıvıları kullanarak dişin kuru kalmasını engelleyiniz.

Hastaya verilecek tavsiyeler:

  • Bir dönem için olarak hareketli aktivitelerden uzak durunuz.
  • İki haftalık yumuşak diyet uygulayarak dişe fazla baskıdan kaçınınız. Her öğünden sonra dişi yumuşak bir diş fırçası ile yıkayınız.
  • Bir hafta süre ile Kloroheksidin Garsarasını günde 2 kez 12 saat aralıkla kullanınız.

Yazar: Mehrdad Hassannejad

Ne Kadar Hızlı Olduğunun Farkında mısın? Yavaşla!

Sabah erkenden uyandınız, su ısıtıcısında 2 dakikada su ısıttınız, 1 dakikada hazırlanan hızlı kahvenizi yaptınız, 3 dakikada içtiniz, çok aceleniz var, hızlıca giyindiniz, hızla koşarak ulaşım aracına son dakikada yetiştiniz. İş yerine girmeden de hızlıca yiyebileceğiniz bir atıştırmalık çantanızdaki yerini aldı. Belki her şeyi 40 dakikada yaptınız peki yaptığınız herhangi bir şeyi deneyimleyebildiniz mi?

Hayat avuçlarımızdan kaçıyormuş gibi hissediyor, koştukça koşuyoruz. Ve dünyada artık buna dur diyen bir hareket var: Yavaş Hareketi!

Peki ne diyor bu hareket, felsefesi ne gelin inceleyelim. Kapitalizm dünyayı küresel bir köye çevirdi. Artık elimizin altındaki teknolojiyle her an her şeye hızlıca ulaşabiliyor, hızlıca tüketiyoruz. Fast Food diye tanımlanan tabir bize artık garip bile gelmiyor, çünkü hızlıca yeme işini sonlandırmak ve başka bir şeye geçmek istiyoruz. Tüketim toplumunun geldiği bu nokta Yavaş Hareketini doğurdu. Çünkü her şey doğasına uygun gerçekleşmeli. Bir yemek mikrodalga fırında 5 dakikada ısınmamalı, gerçekten ısınmalı.

Hareketin ilk adımı 1986’da İtalya’da atılıyor. Carlo Petrini bir fast food zinciri restoranının açılışında yaptığı protesto ile restoranın açılmasına engel oluyor ve fast food’a karşı slow food hareketini başlatıyor. Yavaşlık hareketi o günden sonra dünyaya yayılıyor. İlerleyen süreçte Slow Food hareketini temel alarak yeni yavaş hareketler ortaya çıkıyor. Bu yeni hareketlerin gelişimi, yavaş felsefesinin hazmedilmesiyle yakından ilişkili. Slow Food hareketinin yemekten haz alınacak şekilde tüketilmesi anlayışı, yeni ortaya çıkacak olan hareketlerin de yönünü belirliyor. Dolayısıyla Slow Food’u takip eden ilk akımlar haz merkezli, fakat slow yaşam felsefesinin daha iyi anlaşılmaya başlanmasıyla, hayatı yavaşlatmanın, modern kalıpları yıkabilecek potansiyeli ve küresel sistemin aksaklıklarını giderebilecek tarafı ortaya çıkıyor. Kavram aslında çok uzağımızda değil. Milan Kundera’nın da 1995 yılında yayımlanan “Yavaşlık” kitabı, yavaşlamaya dizilen övgülerle dolu.

Yavaş Hareketi’nin Manifestosu şöyle diyor:

“Bizi hızlanmaya zorlayanlar var. Direniyoruz! Ne bayrak kaldıracak, ne de tükeneceğiz. Ofiste ve yollarda yavaşlayacağız. Çevremizdeki tüm insanlar sinir bozucu hiperaktivite halindeyken biz, kendimize duyduğumuz güvenle yavaşlayacağız. Kendi huzurumuzu her ne pahasına olursa olsun koruyacağız. Alanlarda ve caddelerde yavaşlayacağız, tepelerde yavaşlayacağız, asla teslim olmayacağız! Çevrenizdekiler hızlanırken, siz yavaşlarsanız bizden birisiniz demektir. Diğerlerinden değil, bizden biri olduğunuz için gurur duyun. Çünkü onlar hızlı, biz ise yavaşız. Yapmaya değer bir şey varsa, yavaşça yapmaya da değerdir. Bir fincan sabah çayıyla yatakta uzanmanın, insanlığın en mükemmel hali olduğunu bilen birileri hâlâ var.” Yavaşlık denilince akla tembellik geliyor olabilir. Oysa tam tersi. Yavaş Hareketi yaşadığımız her anı deneyimlemekten bahsediyor. Yavaş Yaşam insanların hayattan zevk alarak ve yaşadığı anın farkında olarak hayatını devam ettirmesini öngörüyor. Sadece serbest zamanda değil, işte, evde, okulda kısacası hayatın her anında gerçekleştirilecek yavaşlamanın, insanların hayattan doyum elde ederek yaşamasını sağlayacağı iddia ediliyor.

Yavaş Hareketi hangi alanlara yayıldı?

Bu hareketle ilgili hepimizin duyduğu bir kavram aslında var. Seferihisar desek aklınıza ne gelir? Cittaslow yani Yavaş Şehir! Slow hareketinin çeşitliliğinin artması, hızlı ve karmaşık dünyada yavaş yaşamı daha da zorlaştırmakta. Bu sebeple slow felsefesini benimseyenlerin kendi yaşam alanlarına sahip olma zorunluluğu söz konusu oldu. Günümüzde kentler, modern ve küresel yaşamın göstergesi konumunda. Slow akımının da kendi felsefesini koruması için kendi kentsel sistemini oluşturması gerekmekte. Cittaslow da, slow hayatın yaşam alanı olarak böyle bir ihtiyaç neticesinde doğdu.
İtalyancası “Cittaslow” olan yavaş şehir, küreselleşmenin şehirlerin dokusunu, sakinlerini ve yaşam tarzını standartlaştırmasını ve yerel özelliklerini ortadan kaldırmasını engellemek için Slow Food (Yavaş Yemek) hareketinden doğmuş bir şehirler birliği olarak tanımlanıyor. Amaç, hızlı ve tüketime dayalı bir hayat felsefesinin hâkim olduğu şehir yaşamına ve dizaynına alternatif getirmek. Bir şehrin yavaş şehir olarak nitelendirilmesi için tam 70 kriter aranıyor. Ülkemizde Seferihisar’ın yanısıra, Akyaka, Taraklı, Gökçeada, Yenipazar, Halfeti, Şavşat da yavaş şehir unvanını taşıyan şehirler arasında.

Yavaş Hareketi sadece yemek ve şehirle de sınırlı değil. Yavaş para, yavaş işletmecilik, yavaş turizm, yavaş seyahat, yavaş okul bu hareketin sadece birkaç kolu.

Yavaşlamak istiyorum!

Hayat koşuşturmasına kendisini kaptıran herkes o sahil kasabasına yerleşip yavaşlamak istediğini dile getirmiştir. Elbette hareketin felsefesi daha derin. Yavaşlayarak tembelliğe övgü değil, hayatı gerçekten yaşamaya vurgu yapıyor. Peki ne yapabiliriz? Hareketin yayıldığı alanlara bakarak günlük hayatımızın içine yavaş kelimesini yerleştirip bir yerden başlayabiliriz ne dersiniz?
Yavaş yürü: Büyük şehirlerdeki o koşuşturma halini hatırlayın, hızlı daha hızlı yürüyoruz, ulaşacağımız “şey” o an çok kıymetli gibi görünüyor. Oysa belki o an havanın güzelliğini, yanından geçip gittiğimiz bir kedinin bakışını, bir çiçeğin ilk tomurcuğunu kaçırıyoruz. Yürümeyi hayattan keyif alacak şekilde yavaşlatalım belki bir değişimin başlangıcı olur.
Yavaş ye: Hareketin çıkış noktasını hayatımıza kolayca uygulayabiliriz. Fast food akımından kurtulup, doğal malzemelerle mutfağımızda yemek pişirip, bu anlara şahitlik edip, yemeğin tadını doyasıya çıkararak yiyebiliriz. Farkındalık ilk adım!
Yavaş sür: Trafik çilesi hepimizin başını ağrıtsa da hızın getireceği olumsuz sonuçların da farkındayız. Belki kullandığımız aracın hızını biraz yavaşlatıp, araç kullanmayı da keyifli hale getirebiliriz.
Yavaş seyahat et: Herhangi bir seyahatinizi hayal edin. Dar zamanımıza mümkün olduğunca deneyim sığdırmak için koşturup duruyoruz. Belki o koşturma anında gerçekten deneyimleyebileceğimiz anları kaçırıyoruzdur ne dersiniz. Bir kanal kenarında oturup farklı bir ülkedeki insanların rutinlerini izlemeyi, restorana oturup gelen yemeği inceleyerek kültürü anlamaya çalışmayı deneyebiliriz. Zihninizi yavaşlatın: İş yerinde akşamüstü 4 gibi. Hem çalışıyor, hem de akşam ne yemek hazırlayacağınızı düşünüyor, bir taraftan gelen mailleri kontrol ediyor, arada bildirimi yanan telefonunuza bakıyor… okurken bile yoruldunuz değil mi? Oysa bazı günlerimiz tam olarak böyle geçiyor. Bu kez tek bir şeye odaklanıp, onu tamamlayıp diğerine geçmeyi denesek belki yavaş hareketine biz de katılırız. Düşünün, siz de Yavaş Hareketine katılmak için birçok yol bulacaksınız. Denemeye değer!

Covid-19 Zamanı Ağız ve Diş Sağlığı

Dünyayı ve tüm yaşam şeklimizi değiştiren Covid-19 beraberinde başka hastalıklara da gebe oldu ve hatta bu hastalıkları doğurdu. Özellikle bruksizm (diş sıkma) son dönemde en sık rastladığımız şikâyetler arasında. Buna bağlı olarak dişlerde aşınma, hassasiyet, diş ve dolgu kırıkları ortaya çıkmaya başladı. Baş, boyun, sırt bölgesinde kronikleşip hastayı rahatsız eden ve geçmeyen ağrılar da burksizmle beraber görülen rahatsızlıklardan.

Psikolojik olarak fazlaca etkilendiğimiz şu dönemin ağız ve diş sağlığına olan etkisi hiç göz ardı edilemez bir seviyeye ulaştı. Çağımızın hastalığı olarak nitelendirdiğimiz bruksizm (diş sıkma) şikâyeti ile gelen hasta sayısında oldukça yüksek bir artış söz konusu. Hastaların bir kısmı da diş sıktığının farkında olmadan, diş sıkma problemi sonucu ortaya çıkan şikâyetlere bağlı olarak kliniklerimize başvuruyor. Peki, nedir bu şikâyetler?

Dişlerde hassasiyet, aşınma ve kırık

Diş sıkmaya bağlı dişlerde aşırı aşınma ve hassasiyet, diş ve dolgu kırıkları; baş, boyun, sırt bölgesinde kronikleşmiş hastayı rahatsız eden ve geçmeyen ağrılar… İşin kötü yanı ise aşırı ağrı ve şikâyete rağmen hastaların korkudan kliniğe gidememesi. Bu konuda biz hekimlere de çok görev düşüyor. Acil tedavi gerektiren hasta grubunu iyi belirlemek ve tanımlamak, hastalarımızı bu konuda bilinçlendirmemiz gerekiyor. Çünkü zamanında yapılmayan her müdahale başka problemleri de beraberinde getiriyor. Bu nedenle önceliğimiz diş sıkmanın yarattığı dişlerde aşınma, hassasiyet ve kırık gibi problemlerin tedavisi, ardından koruyucu uygulamalardan biri olan ve olmazsa olmazımız gece plaklarının hazırlanması ve kullanımı. Baş, boyun ağrıları ile birlikte yeme güçlüğü, çiğneme kaslarının bulunduğu yanak bölgesinin sertliği ve şişliği gibi durumlarda da botoks tedavisi ile sürecin zorluğu yumuşatılabilir. Uzun süre tedavi edilmeyen durumlarda diş eti hastalıkları ile birlikte dişlerde kayıp, çene eklemi bölgesinde geri dönüşümü olmayan hasarlar meydana gelebilir.

Hekime başvurmak için geç kalmayın

Yüzü enfeksiyondan şişmiş, ağrılı ve kronik hastalıklı bir hastamın korkusundan kliniğe gelmek istememesine şahit olduğumuz bir zamandayız. Sosyal yaşamının engellendiği yetmiyormuş gibi bir de yaşam konforunu hiçe saymak ne kadar doğru ve sağlıklı? Ağızda var olan enfeksiyonun kronik hastalıkları tetiklediği veya başka hastalıklara gebe olabileceğini de hatırlatmamız gerekiyor. Her zaman dediğim gibi sağlık ağızda başlar. Hele ki şu dönem bulaş yollarından biri olan ağzımızın temizliğine biraz daha dikkat etmemiz gerekiyor. Günde en az iki defa, ortalama 2 dakika süre ile dişlerin iç, üst ve dış yüzeylerini fırçalamak, günde en az 1 defa dil temizliği yapmak ve diş ipi kullanmak ağız ve diş temizliği için yeterlidir. Ağız bakımını destekleyen gargaralardan yararlanılabileceği gibi ağız duşu gibi temizliği tamamlayan, diş eti ceplerine kadar ulaşarak tam temizlik sağlayan ürünleri de kullanabilirsiniz. Gerek diş sıkma sebebiyle olsun, gerekse sebebini bilmediğiniz bir durumdan dolayı olsun ağrı yaşadığınız, yaşam konforunuzu da bozan ağız ve çevre dokularının şikâyeti için hekimlerinize başvurmaktan lütfen çekinmeyin. Gerekli tedbirleri alıp, gideceğiniz muayenehanede de aynı şekilde tedbirlerin alındığını gözlemleyerek muayene ve tedavilerinizi muhakkak yaptırın. Basit gibi gördüğünüz küçük enfeksiyonların büyük problemlere yol açabileceği ihtimalini unutmayın.

Yazan: Dt. Beyza Ünal Görgün

Diş Eti Kanaması Ciddi Bir Problem!

Dişlerinizi fırçalarken diş etleriniz kanıyor mu? Daha fazla kanamasın diye dişlerinizi fırçalamaktan korkuyor musunuz? Ciddi bir problemle karşı karşıya olabilirsiniz!

Diş eti hastalıkları insanlarda görülen en yaygın kronik hastalıklardandır. Diş eti kanaması bu hastalığın en sık görülen belirtilerindendir. Bu durum da çoğu zaman diş kayıplarına kadar giden bir sürece neden olabilir. Erişkinlerde diş kayıplarının %70’inden periodontal hastalıklar (diş eti hastalıkları) sorumludur. Ayrıca vücuttaki kan dolaşımı ve bağışıklık sistemi ile direkt ilişkide olan dişler, düşünülenden daha fazla sayıda hastalığın oluşmasına yol açabilir ya da var olan hastalıkların şiddetlenmesine sebep olabilir. Pek çok çalışma, kalp hastalıkları, felç, diyabet, romatizmal hastalıklar, erken doğum, hamilelikte düşük yapma gibi durumların diş hastalıklarıyla ilişkisi olabileceğini gösteriyor.

Diş eti kanaması neden olur?

Diş eti kanamalarının ana nedeni diş eti çevresinde plak birikmesidir. Bu, gingivitis veya iltihaplı diş etleri olarak adlandırılan bir durum oluşturur. Plağın tartar içinde sertleşip kanamaya neden olması periodontitis olarak bilinen daha gelişmiş bir diş eti ve çene kemiği hastalığına yol açar. Sonuçta kemik kaybı, bununla birlikte diş kaybı yaşanır. Oysa diş kayıplarının önüne geçmek erken teşhisle mümkündür. Bu sebeple periodontal tedavide erken teşhis büyük önem taşımaktadır.

Hangi durumda diş hekimine başvurulmalı?

Ağız kokusu, hassas diş eti, diş etlerinde kanama, çekilme, dişlerin birbirinden uzaklaşmaya ya da sallanmaya başlaması ile duruş pozisyonunun değişmesi, mevcut protezlerin ağız ve çene yapısındaki uyumunda değişiklik gibi sorunlarda mutlaka periodontoloji tedavisi için diş hekimine başvurmak gerekir.

Diş eti hastalıklarında ultrasonik cihazlar, tedavide sunduğu kolaylık, diş yüzeyinde yarattığı minimum hasar nedeniyle giderek daha çok tercih edilmekte.

Diş eti hastalıkları neden olur?

Diş eti hastalıklarının temel nedeni dişlerin yetersiz fırçalanmasından dolayı oluşan biofilm tabakasıdır. Temel fırçalama yapmayan, diş ipliği kullanmayan, gargara bakımı uygulamayan hastalarda diş taşı, tartar ve biofilm oluşması kaçınılmazdır. Bu nedenle hastalarımıza ağız ve diş bakımlarını günlük olarak ihmal etmemelerini, ayrıca senede en az iki kere kliniğimize gelerek kontrollerini, profesyonel diş temizliklerini yaptırmalarını tavsiye ederiz.

Nasıl bir tedavi süreci işliyor?

Dişlerimiz vücudumuzda kendi kendine iyileşemeyen tek organımızdır, bu sebeple geçmişin reaktif tedavi yöntemleri yerine artık günümüzde koruyucu ve önleyici tedavi yöntemleri uygulanmaktadır. Tedavi süreci için öncelikle kliniğimize gelen hastalarımızın şikâyetlerini dinliyoruz. İlk muayenede ve takibinde gerekli görülen tüm görüntüleme tekniklerini kullanarak hastanın ihtiyacı olan tedaviyi belirliyoruz. Sonrasında tedavi süreci aşamalarını hastamızla paylaşıyoruz. Hastalarımıza öncelikle profesyonel diş ve plak temizliği işlemlerini uyguluyoruz. Bu aşamada ultrasonla scaler cihazını kullanarak hastanın diş yüzeyine zarar vermeden tüm tartarı ve diş plağını kaldırmayı hedefliyoruz. Daha sonra gerekirse yüksek basınçlı hava ile çalışan airflow cihazı vasıtasıyla diş lekelerini temizliyor ardından cilalamasını yapıyoruz. Bu aşamada hastanın diş yüzeyine zarar vermeden, diş lekelerini en kısa sürede, en etkin, en kalıcı şekilde temizlemeye çok dikkat ediyoruz. Bir sonraki aşamada diş ipi ile diş aralarını temizleyip diş yüzeyine florür uyguluyoruz. Periodontal hastalarımızın tedavisinde gerek el aletleri gerekse ultrasonik cihazlar kullanabiliyoruz. Kullandığımız ultrasonik cihazı tercih ederken dikkat ettiğimiz nokta periodontal ceplere ve biofilme en etkin şekilde ulaşırken hastamızın da acıyı en az seviyede hissetmesi. Tedavi esnasında bunu mümkün kılan hidroksilapatit içeren özel bir sıvı kullanıyoruz. Bu sayede hasta çoğu zaman hiç acı hissetmezken, periodontal cepte gerekli tüm temizlik ve tedavi aşamalarını gerçekleştirebiliyoruz. Bu sayede hastanın tedaviye olan inancını, bize olan güvenini kazanıyoruz. Dolayısıyla hastalar kontrollerini hiç aksatmadan tedaviye devam ediyor.

Ultrasonik cihazlar implant çevresi için de ideal

Son yıllarda diş implantlarının çevresinde diş eti kanamaları da artmış durumda. Bunun nedeni hekimin implantı veya kaplamasını yetersiz yapması ya da hastanın yeterli bakım ve temizlik işlemlerini gerçekleştirmemesi. Bu da diş etinde ve diş ceplerinde oluşan iritasyonun zamanla çok ciddi bir diş eti hastalığı olan periimplantitise dönüşmesine neden oluyor. Periimplantitis hastalıklarında diş ceplerine ulaşarak en etkin temizliğin yapılması gerekiyor. Bu temizliğin yapılması da ancak ultrasonik cihazlar ve  implant yüzeyine en uygun materyalden oluşan uçların kullanılması ile mümkün olabilir.

Yazan: Dr. Engin Aksoy

Uyurken Dişinizi mi Gıcırdatıyorsunuz? Çağımızın Hastalığı Diş Sıkma (Bruksizm) ve Tedavi Yöntemleri

Günümüzde pek çok kişide görülebilen diş sıkma/diş gıcırdatma alışkanlığının birden fazla nedeni olabilir. Bu rahatsızlığın tedavisinde önemli olan bunu fark edebilmektir. Çünkü genelde uyurken yapılan bu eylem kolay fark edilebilen bir rahatsızlık değildir.

Diş sıkma/diş gıcırdatma alışkanlığı bruksizm olarak adlandırılır. Toplumun büyük bir kısmında diş sıkma/diş gıcırdatma alışkanlığı olmasına rağmen, farkında olanların sayısı çok azdır. Uykuda bilinç altında olduğu için kişi, diş sıktığının farkında olmaz, sadece sonuçlarını fark edebilir. Özellikle sabah şakaklarda yoğunlaşan baş ağrıları, kulak önlerinde ve yanaklarda ağrı, diş gıcırdatmaya bağlı diş yüzeylerinde anormal aşınma, yüzde yorgunluk hissi, dişlerde hissedilen hassasiyet, dil kenarları ve yanak içlerinde diş izlerinin belirgin olarak izlenmesi bruksizme bağlı olabilir.

Bruksizmin nedenleri nelerdir?

Stres, beslenme yetersizliği, alerjik ve endokrin hastalıklar, santral sinir sistemi bozuklukları, genetik faktörler, ilaç kullanımı, maloklüzyon, yanlış dental tedavi uygulamaları bu rahatsızlığın nedenleri arasında sayılabilir.

Bruksizmin tedavi yöntemleri nelerdir?

Davranışsal Tedavi

Bruksizm, sigara, alkol, kafein ve ilaç bağımlılığı gibi risk faktörlerinden kaçınma, eğitim düzeyinin arttırılması, rahatlama teknikleri, uyku hijyeni, hipnoterapi, bilişsel davranışsal teknikler gibi davranışsal stratejilerin uygulamaya konması ile kontrol edilebilir.

Dental Tedavi

Bruksizm tanısı konmuş hastalar iyi bir ağız hijyeni, uyku düzeni ve sağlıklı yaşam alışkanlıkları edinmelidir. Ağız ve yüz yapılarının daha fazla zarar görmesini engellemek için düzenli kontrol tedavide önemli bir rol oynar. Bruksizmin tedavi edilmesinde diş hekimine büyük görev düşmektedir. Diş gıcırdatma problemi için hastanın ağız ve diş yapısına göre gece plağı (dental splint) yapılabilir. Bu diş plakları çene fonksiyonuna göre değişiklik gösterebilir. Dental splintler dişlerin aşırı kapanışını önler ve böylece kasların aşırı çalışmalarına izin verilmemiş olur. Dişler arasındaki uyumsuzluğu ve diş aşınmalarını önleyen, sert akrilden yapılan hareketli apareylerdir. Bruksizmdeki kas hassasiyeti, baş ağrısı, kulak ağrısı, çiğneme kaslarında hassasiyet, kaslarda ağrılı spazmlarla ilişkilidir. Aşırı çalışan kasların dinlenmeleri ve iyileşmelerini sağlamak amacıyla dental splint uygulamaları ortak tedavi yaklaşımlarından biridir. Ancak splintler hastayı iyileştirmez, sadece onlara kendilerini iyileştirme şansı sağlar.

Fizik Tedavi Uygulamaları

Burada ağrı kesici elektrik akımları, yüzeyel ve derin doku ısıtıcıları kullanılır. Kullanılan metotlar akupunktur, Transcutaneous Electrical Nerve Stimulation (TENS), ultrason, masaj, soğuk ve sıcak uygulamaları, enjeksiyon ve egzersiz gibi metotlardır. Böylece hastanın ağrısı azalır, kasılmış bulunan kaslar gevşer, kısalmış dokuların gerilmesi için iyi bir zemin hazırlanmış olur.

Bruksizm Tedavisinde Hipnoz Kullanımı

Klinik hipnoz bruksizmin tedavisinde oldukça etkilidir. Hipnozla hastanın rahatlaması sağlanır ve oto hipnoz yöntemiyle de kontrolü kendi eline alma olanağı hastaya verilir. Hipnozun kaslar üzerinde de rahatlatıcı bir etkisi vardır. Bu sayede bruksizmin kaslar üzerindeki yıkıcı etkisi de azaltılabilir.

Yazan: Dt. Beyza Ünal Görgün

“Dişler Yolunda” Online Devam Ediyor

Diş Dostu Derneğinin 2002 yılında başlattığı Dişler Yolunda projesi Covid-19 nedeniyle online yoluna devam ediyor. İlk online eğitimi Manisa Salihli’de veren Dernek önümüzdeki günlerde de pek çok çocuğa ulaşmayı hedefliyor.

Bireylerin sağlık davranışlarını geliştirebilmesi ve yaşam biçimi hâline getirebilmesini sağlamak, gündelik temizlik alışkanlıklarının içerisine mutlaka ağız ve diş sağlığı temizliğini koymaları gerektiği bilincini yaymak amacıyla, Diş Dostu Derneği 2002 yılından bu yana Dişler Yolunda Projesi adıyla çeşitli projeler ve aktiviteler düzenliyor, uyguluyor. Covid-19 nedeniyle okulların eğitimlerine online olarak devam etmek durumunda kaldığı dönemde Dernek de çocuklara online eğitimle ulaştı. Diş Dostu Derneği üye diş hekimlerinden Dt. Selin Erginer ile ilki düzenlenen eğitimin durağı Manisa Salihli’ydi. Doğru diş fırçalama, diş fırçalama süreleri, diş dostu beslenme tarzı hakkında pek çok bilgiyi içeren eğitime öğrenciler büyük ilgi gösterdi, velilerin soruları da yanıtlandı.

Bugüne kadar birçok ildeki ilköğretim okulunda sayısız öğrenciye ağız ve diş sağlığı bakımı eğitiminin verilmesini sağlayan proje “Dişler Yolunda Online” adıyla devam edecek. Eğer siz de 4-12 yaş arası çocuklarınızın ağız ve diş sağlığı ile ilgili eğitimlerimize katılmasını isterseniz bizimle iletişime geçebilirsiniz.

 

Yazan: Ceylan Akgün

Hangi Diş Macunu, Hangi Diş Fırçası?

Diş hekimlerine en çok sorulan sorulardan biri hangi diş macunu ve diş fırçasının kullanılması gerektiği. Peki, siz tam anlamıyla bunun cevabını alabildiniz mi?

Ağız ve diş sağlığı temizliğinde fırçalama tekniği, mekanik temizliğin önemi kullanılan ürünlerden çok daha önemli. Hastalarımız diş eti çekilmesi, diş eti kanamaları, diş aşınma ve hassasiyeti gibi şikâyetlerle kontrole geldiklerinde çoğunlukla gördüğümüz şey yanlış fırça veya yine yanlış fırçalamadan kaynaklı oluşan problemler. Yani cerrahi operasyon sonrası kullanılacak seviyede çok yumuşak bir fırça günlük kullanım için yeterince plağı temizlemediği için plak birikimine ardından diş eti iltihaplarına ve kanamalarına sebep olabiliyor. Ya da aşırı sert bir fırça kullanımı veya sert fırçalama tekniği dişlerde istenilmeyen aşınmalara sebep olabiliyor. Hatta bazen hastalar bu aşınmaları diş eti çekilmeleri ile karıştırabiliyor. Hangi ürünleri kullanmalıyız sorusunun cevabına gelince orta sertlikte, düz fırça kıllarına sahip diş fırçaları diyebilirim. Küçük başlık tercih edilmesi ağız içinde en arka dişlere de ulaşımı kolaylaştırdığı için öncelikli tercihimiz olmalı. Ama sadece fırçalama yeterli değil. Diş ipi ve ağız duşu gibi tamamlayıcı ağız ve diş temizleyicilerini de olaya dahil etmek gerekiyor. Diş ipi kullanımına çok da alışkın olmayan bir toplum olsak da neyse ki yeni nesil bu konuda biraz daha açık fikirli. Diş ipi de fırçalama kadar önemli ve olmazsa olmaz. Çünkü özellikle diş fırçasının ulaşamadığı alanlarda kalan gıda artıklarını uzaklaştırmak için en etkili yöntem. Nitekim çürüklerin çoğu, özellikle de ara yüz çürüğü olarak isimlendirdiğimiz çürükler, dişin fırçalanmasına rağmen kalan artıklar yüzünden oluşuyor. Bu sebeple  özellikle diş araları sık olan hastalarda diş ipi muhakkak kullanılmalı. Diş aralarında boşluklar olan hastalar için ise diş ipi yeterli gelmeyeceği için diş arası fırçalarının kullanımı daha uygun olacaktır. Ama hangisini kullanmanız gerektiğini öğrenmek için bir hekim kontrolünde yol almanız önemli. Ağız duşu uzun zamandır var olan bir ürün olsa da toplum gerekliliğini yeni yeni öğrenmeye başlıyor. İçeriğinde bulunan su haznesine koyduğunuz su, gargara karışımını ağız içine uygun basınç ve kuvvette  püskürterek diş aralarında, diş ceplerinde, köprü altı ve implant çevresinde hatta ortodonti tedavisi gören hastalarda braket çevresinde birikmiş plağı temizlemede oldukça etkili bir ürün. Bu sebeple etkili ve tam bir temizlik için istediğimiz uygulamalar diş fırçalama, diş ipi ve ağız duşu kullanımı. Zaten bu uygulamaları düzenli olarak kullanan hastalar etkili temizlik sağladıklarından çürük ve ağrı sebebiyle değil hekimlerine yalnızca yıllık kontrolleri için gidiyorlar.

Yazan: Dt. Beyza Ünal Görgün