Ne Kadar Hızlı Olduğunun Farkında mısın? Yavaşla!

Sabah erkenden uyandınız, su ısıtıcısında 2 dakikada su ısıttınız, 1 dakikada hazırlanan hızlı kahvenizi yaptınız, 3 dakikada içtiniz, çok aceleniz var, hızlıca giyindiniz, hızla koşarak ulaşım aracına son dakikada yetiştiniz. İş yerine girmeden de hızlıca yiyebileceğiniz bir atıştırmalık çantanızdaki yerini aldı. Belki her şeyi 40 dakikada yaptınız peki yaptığınız herhangi bir şeyi deneyimleyebildiniz mi?

Hayat avuçlarımızdan kaçıyormuş gibi hissediyor, koştukça koşuyoruz. Ve dünyada artık buna dur diyen bir hareket var: Yavaş Hareketi!

Peki ne diyor bu hareket, felsefesi ne gelin inceleyelim. Kapitalizm dünyayı küresel bir köye çevirdi. Artık elimizin altındaki teknolojiyle her an her şeye hızlıca ulaşabiliyor, hızlıca tüketiyoruz. Fast Food diye tanımlanan tabir bize artık garip bile gelmiyor, çünkü hızlıca yeme işini sonlandırmak ve başka bir şeye geçmek istiyoruz. Tüketim toplumunun geldiği bu nokta Yavaş Hareketini doğurdu. Çünkü her şey doğasına uygun gerçekleşmeli. Bir yemek mikrodalga fırında 5 dakikada ısınmamalı, gerçekten ısınmalı.

Hareketin ilk adımı 1986’da İtalya’da atılıyor. Carlo Petrini bir fast food zinciri restoranının açılışında yaptığı protesto ile restoranın açılmasına engel oluyor ve fast food’a karşı slow food hareketini başlatıyor. Yavaşlık hareketi o günden sonra dünyaya yayılıyor. İlerleyen süreçte Slow Food hareketini temel alarak yeni yavaş hareketler ortaya çıkıyor. Bu yeni hareketlerin gelişimi, yavaş felsefesinin hazmedilmesiyle yakından ilişkili. Slow Food hareketinin yemekten haz alınacak şekilde tüketilmesi anlayışı, yeni ortaya çıkacak olan hareketlerin de yönünü belirliyor. Dolayısıyla Slow Food’u takip eden ilk akımlar haz merkezli, fakat slow yaşam felsefesinin daha iyi anlaşılmaya başlanmasıyla, hayatı yavaşlatmanın, modern kalıpları yıkabilecek potansiyeli ve küresel sistemin aksaklıklarını giderebilecek tarafı ortaya çıkıyor. Kavram aslında çok uzağımızda değil. Milan Kundera’nın da 1995 yılında yayımlanan “Yavaşlık” kitabı, yavaşlamaya dizilen övgülerle dolu.

Yavaş Hareketi’nin Manifestosu şöyle diyor:

“Bizi hızlanmaya zorlayanlar var. Direniyoruz! Ne bayrak kaldıracak, ne de tükeneceğiz. Ofiste ve yollarda yavaşlayacağız. Çevremizdeki tüm insanlar sinir bozucu hiperaktivite halindeyken biz, kendimize duyduğumuz güvenle yavaşlayacağız. Kendi huzurumuzu her ne pahasına olursa olsun koruyacağız. Alanlarda ve caddelerde yavaşlayacağız, tepelerde yavaşlayacağız, asla teslim olmayacağız! Çevrenizdekiler hızlanırken, siz yavaşlarsanız bizden birisiniz demektir. Diğerlerinden değil, bizden biri olduğunuz için gurur duyun. Çünkü onlar hızlı, biz ise yavaşız. Yapmaya değer bir şey varsa, yavaşça yapmaya da değerdir. Bir fincan sabah çayıyla yatakta uzanmanın, insanlığın en mükemmel hali olduğunu bilen birileri hâlâ var.” Yavaşlık denilince akla tembellik geliyor olabilir. Oysa tam tersi. Yavaş Hareketi yaşadığımız her anı deneyimlemekten bahsediyor. Yavaş Yaşam insanların hayattan zevk alarak ve yaşadığı anın farkında olarak hayatını devam ettirmesini öngörüyor. Sadece serbest zamanda değil, işte, evde, okulda kısacası hayatın her anında gerçekleştirilecek yavaşlamanın, insanların hayattan doyum elde ederek yaşamasını sağlayacağı iddia ediliyor.

Yavaş Hareketi hangi alanlara yayıldı?

Bu hareketle ilgili hepimizin duyduğu bir kavram aslında var. Seferihisar desek aklınıza ne gelir? Cittaslow yani Yavaş Şehir! Slow hareketinin çeşitliliğinin artması, hızlı ve karmaşık dünyada yavaş yaşamı daha da zorlaştırmakta. Bu sebeple slow felsefesini benimseyenlerin kendi yaşam alanlarına sahip olma zorunluluğu söz konusu oldu. Günümüzde kentler, modern ve küresel yaşamın göstergesi konumunda. Slow akımının da kendi felsefesini koruması için kendi kentsel sistemini oluşturması gerekmekte. Cittaslow da, slow hayatın yaşam alanı olarak böyle bir ihtiyaç neticesinde doğdu.
İtalyancası “Cittaslow” olan yavaş şehir, küreselleşmenin şehirlerin dokusunu, sakinlerini ve yaşam tarzını standartlaştırmasını ve yerel özelliklerini ortadan kaldırmasını engellemek için Slow Food (Yavaş Yemek) hareketinden doğmuş bir şehirler birliği olarak tanımlanıyor. Amaç, hızlı ve tüketime dayalı bir hayat felsefesinin hâkim olduğu şehir yaşamına ve dizaynına alternatif getirmek. Bir şehrin yavaş şehir olarak nitelendirilmesi için tam 70 kriter aranıyor. Ülkemizde Seferihisar’ın yanısıra, Akyaka, Taraklı, Gökçeada, Yenipazar, Halfeti, Şavşat da yavaş şehir unvanını taşıyan şehirler arasında.

Yavaş Hareketi sadece yemek ve şehirle de sınırlı değil. Yavaş para, yavaş işletmecilik, yavaş turizm, yavaş seyahat, yavaş okul bu hareketin sadece birkaç kolu.

Yavaşlamak istiyorum!

Hayat koşuşturmasına kendisini kaptıran herkes o sahil kasabasına yerleşip yavaşlamak istediğini dile getirmiştir. Elbette hareketin felsefesi daha derin. Yavaşlayarak tembelliğe övgü değil, hayatı gerçekten yaşamaya vurgu yapıyor. Peki ne yapabiliriz? Hareketin yayıldığı alanlara bakarak günlük hayatımızın içine yavaş kelimesini yerleştirip bir yerden başlayabiliriz ne dersiniz?
Yavaş yürü: Büyük şehirlerdeki o koşuşturma halini hatırlayın, hızlı daha hızlı yürüyoruz, ulaşacağımız “şey” o an çok kıymetli gibi görünüyor. Oysa belki o an havanın güzelliğini, yanından geçip gittiğimiz bir kedinin bakışını, bir çiçeğin ilk tomurcuğunu kaçırıyoruz. Yürümeyi hayattan keyif alacak şekilde yavaşlatalım belki bir değişimin başlangıcı olur.
Yavaş ye: Hareketin çıkış noktasını hayatımıza kolayca uygulayabiliriz. Fast food akımından kurtulup, doğal malzemelerle mutfağımızda yemek pişirip, bu anlara şahitlik edip, yemeğin tadını doyasıya çıkararak yiyebiliriz. Farkındalık ilk adım!
Yavaş sür: Trafik çilesi hepimizin başını ağrıtsa da hızın getireceği olumsuz sonuçların da farkındayız. Belki kullandığımız aracın hızını biraz yavaşlatıp, araç kullanmayı da keyifli hale getirebiliriz.
Yavaş seyahat et: Herhangi bir seyahatinizi hayal edin. Dar zamanımıza mümkün olduğunca deneyim sığdırmak için koşturup duruyoruz. Belki o koşturma anında gerçekten deneyimleyebileceğimiz anları kaçırıyoruzdur ne dersiniz. Bir kanal kenarında oturup farklı bir ülkedeki insanların rutinlerini izlemeyi, restorana oturup gelen yemeği inceleyerek kültürü anlamaya çalışmayı deneyebiliriz. Zihninizi yavaşlatın: İş yerinde akşamüstü 4 gibi. Hem çalışıyor, hem de akşam ne yemek hazırlayacağınızı düşünüyor, bir taraftan gelen mailleri kontrol ediyor, arada bildirimi yanan telefonunuza bakıyor… okurken bile yoruldunuz değil mi? Oysa bazı günlerimiz tam olarak böyle geçiyor. Bu kez tek bir şeye odaklanıp, onu tamamlayıp diğerine geçmeyi denesek belki yavaş hareketine biz de katılırız. Düşünün, siz de Yavaş Hareketine katılmak için birçok yol bulacaksınız. Denemeye değer!